Evreka - Eureka (2023)

 

Yönetmen: Lisandro Alonso

Oyuncular: Viggo Mortensen, Alaina Clifford, Sadie LaPointe

Ödüller: Jüri Özel Ödülü ve FIPRESCI Ödülü - Lima F.F., En İyi Film (Aday) - Gijon F.F. (Aday), En İyi Uluslararası Film - Münih F.F.

Bence: “Ne olduğunu düşündüğün ile ne olduğun arasında fark vardır” diyerek açılırken Evreka, tek cümle ile hem varoluşçuluk ile flörtleşirken hem Lacan’ı filme çağırıyor ve tam karşısına filmin baş-kötüsü olarak Medeniyet’in (büyük M ile) kendisini oturtuyor. Medeniyeti üzerine yakıştıran batılıya da dolaylı dolaysız sesleniyor; böbürlenip kasıldığınız, ona yaslanıp kendinizi herkesten üstün saydığınız medeniyetinizin “olduğu aslında bu” diyerek onu ifşalamayı amaç ediniyor. Filmin açılış bölümü -ya da belki prolog’u- anlatı içi anlatı bir western film formunda kendisini üretmiş. Devam eden iki bölümün ilki Dakota’da bir Amerikan yerlisi rezervasyon bölgesinde günümüzde geçerken, son bölüm 70’lerde Amazon Ormanları’nın kalbinde geçiyor. Bölümler arası bir iç içe geçmişlik ilişkisi olduğu ve birbirlerine defalarca parmak doğrulttukları doğru ama ilk bölüm “bakın değişen hiçbir şey yok aradan geçen yüzyıllara rağmen” diyen matruşkanın ilk güdük bebeğinden fazlası…

Film, ilk bölümünde Western türünün araçlarını kullanarak, kaba saba-ya da açık seçik- bir tavırla, elini korkak alıştırmadan medeniyetin ipliğini pazara çıkartıyor. Evreka, düşenin düştüğü yerde kaldığı, yapı dışında kalana yaşam hakkı tanınmadığı, organize dinin yalana bulaştığı, darağacından lince gücü yetenin güçsüzü ezdiği ve veya istismar ettiği, devlet aygıtının ve kolluğun kurulu kast sistemini sürdürmeyi amaç edindiği, tehditlerin durmaksızın bireyi sarmaladığı ve paranoyaklaştırdığı, kolektif bir direncin gelişmesine imkan tanımayan tavrın bulunmadığı bir kasaba üretmiş. Yeni kast içinde yerini bulamayana da yerini beğenmeyene de acımayan bu düzen “vahşi” yerlilerin olduğu topraklara girmiş ve orayı geri dönülemez biçimde dönüştürmüş. Beyaz batılı tarafından yeni kolonileştirilmiş bu -beyaz adamın tabiriyle- vahşi batı kasabası üzerinden film, kasabaya dair gösterdiği tüm bu özelliklerin “medeniyet”e içkin olduğunu ve ürettiği kasabanın dönemin ruhunu yansıttığını  düşünüyor.  Kamusal alanda durmaksızın patlayan silahlar, tehdidin hem yakınlığı hem sürekliliği hem yüksekliğini izleyiciye devamlı hatırlatıyor. Bu işgal hamlesinde hayatta kalan yerliler için de ne yükseklerde çok yer var, ne aşağılarda ancak hayatta kalanlar için kimi pis işler mevcut.

Yine varoluşçu bir tavırla film kasabanın (medeniyetin) ortasına bir öznesini bırakıyor, ya da “Parti biz gelmeden çok önce burada başlamış” diyerek teknik olarak ifade edersek varoluşa fırlatıyor. Bu medeniyet timsali kasabada para borcunun can borcundan mühim olması, tüm anarşik görüntüsüne rağmen yapının yine kapitalist olduğunu gösteriyor. Bu yapı, düşene (işine yaramayana ve kendine itiraz edene) insafsız ve orantısız direnç gösteriyor. Dışarıda (yapı dışında) kalmanın taşıdığı büyük tehdit karşısında dışardan gelen birinin (mülteci, göçmen) kalabileceği tek çatı da (otel de) silahla korununca bir oda bulmanın tek yolunun kapıyı tutanı ve odadakileri ortadan kaldırmak olmasıyla film; hem tarih boyu yapılan fetihlere ve kolonyalizme, hem vahşeti taşıyan tarihi insan hareketlerine (geç bronz çağı deniz insanları göçü, germenik kavimler göçü gibi) hem bugünün hala kanayan büyük işgallerine (bknz. Filistin) sesleniyor. Filmin fatihlere, akıncılara, seçkin (sömürgeci) sınıfları devlet imkanıyla korumaya bakışı da postkolonyal ve müdanasız… Anlatının tamamında akış gereği de olsa sistemin legal bekçisi olan, şeriflere, polislere, askerlere, albaylara bakışı sert ve onları çoğunlukla cezalandırıyor.

“Herkesin sağır olmasına alışırsın.” Ancak belli seslerin dile gelebilmesi ya da ancak belli seslerin duyulmasını sağlayan yapı, dil ya da algı…

Rezervasyon bölgesindeki Casino klişelerle dolu… Deleuze, her klişenin ardında bir trajediyi sakladığını düşünür. Klişeler dayanılmaz olanı artlarına saklarlar. Rezervasyonun tikel trajedilerini örten neonlar, ışıklı makineler, neşeli melodiler, halılar, yüksek tavanlar… nereye bakarasanız göreceğiniz klişeler…

Evreka’nın anlatısı ince ipliklerle birbirine teyelli ögelerden müteşekkil belli belirsiz bir akışı ancak oluşturabilecek kadar şeffaf ve sıradışı… Hatta onu anti-anlatı olarak tanımlayanlar da olacaktır ancak bu tavrı şiirselliğinin belirginleşebilmesine zemin hazırlamış. Biçim değiştirebilme gücünü kendinde görüyor ve çekinmeden uyguluyor. Çizgisel zamanla pek işi olmayan; kendi kendisini kendisine açar/açıklar gibi döngüsel, kendi içene geçmiş bir film Evreka. Zaman zaman, temposunu düşürerek durma noktasına gelse de burada filmin temel amacı, her yerde hareket arayan algı-hareket şemalarımızı işlemez hale getirip, algımızı ekranın bütününe yaymak ve duyumsatmak istediği klişelerden ve genellemelerden azade duyguların doğrudan izleyiciye dokunmasını/iletilmesini sağlamaya çalışmak… Film, uzattığı biricik tecrübelere dair biricik duyguların, bizim zihnimizdeki hazır kategorilerle, genellemelerle kirlenmemesi (asgari kirlenmesi) için ve otomatik algı-eylem şemaları arasında tikel olanın kaybolmaması için bu yola baş vuruyor.

“Bizim güzel yerli topluluğumuz yaşadığı rezervasyon bölgesinde yoğun yağış bekleniyor” Bu meteoroloji anonsundaki dayanılmaz olanı gizleyen klişeleri bulunuz…

Medeniyet filmde üç kez yerleşik olana sızıyor; üçüncü sızışı bir Amazon kabilesine ve film bunu kabilenin yaşam kaynağı olan çaya düşen bir pepsi kola kutusuyla sinyallemiş. Burada film, tüketimin – ve sermaye birikiminin ve bu yapıya içsel kast sisteminin- merkezi rolü ile ilgileniyor. Kapitalizmle kirlenmiş kabilede işlenen günah hemen üstüne medeniyetin gömleğini giyiyor. Hemen de medeniyete sığınıyor. Rüyalar yerine rasyoneliteyle tanışıyor, bireysellikle tanışıyor; kendisine sunulan kastı kabul ediyor. Biriktirdiğini tüketemesine fırsat verilmeden medeniyetin onu hasta ettiği anlaşılıyor. Üç çemberde de medeniyetin bireyi yalnızlaştırıcı ve tehditlere açık hale getirişini görüyoruz: İlk hikayede düşen yerde kalırken, ikincide tüm destek çağrıları yanıtsız kalmıştı ve kastı kabul etmek de yetmemişti, üçüncüde ise verimlik için bir arada duruyor gibi gözüken bireylerin aslında bir sıfır toplamlı oyun içinde birbirlerini kolladıklarını film tartıştı. Evreka, Biriktirmenin yanında biriktirdiğini (çaldığını) koruma derdinin ve tehditlerin medeniyetle beraber geldiğini düşünüyor. Belki de büyük hastalık aslında bu; bir arada ama -tehditlere açık- büyük yalnızlık.  

Puan:

Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Beğeni çok kişiseldir ve bu bölüm yazının en değersiz parçasıdır. Puanlar, kategoriktir.

Fragman