Kritik Bölge – Mantagheye Bohrani – Critical Zone (2023)

 

Yönetmen: Ali Ahmadzadeh

Oyuncular: Amir Pousti, Shirin Abedinirad, Alireza Keymanesh

Ödüller: En İyi Film Altın Leopar - Locarno F.F., Özel Mansiyon - Valladolid F.F., Genç İzleyici Ödülü

Bence: İstanbul Modern Sinema, bu sene Locarno’dan topladıklarından harika bir program yapmış (bakınız yıldız tablosu). Nelson Neo’nun ilk filmindeki deneysel derinliğinden kolayca seyircisini sırtına alıp yormadan dolaştırabilirken diğer yandan sinemasal alanın sınırlarında dolaşan Formülün Bekçileri’ne; Dupieux’nun 1 saatlik güncel sanat iklimini ve orta-sınıf ahlakını çimdikleyen tatlışından Tüm Yangınlar’ın yakıcı kafa karışıklıklarına beklentimin ötesinde ilginç filmlerle dolu bir programdı. Bunların arasında zihnimde en uzun dolanan ve sonunda filmle ilgili zihnimde uçuşanları kıçımı kırıp bir düzene koyma arzusu uyandıran film ise Ali Ahmadzadeh’in Kritik Bölge’si oldu. Locarno festival jürisi de benzer şeyler düşünmüş olmalı ki En İyi Film Altın Leopar ödülüne Kritik Bölge’yi layık gördüler.

Kritik Bölge, bir uyuşturucu satıcısının çevresinde bir gecelik bir serüven ile çoğunlukla popüler kültüre sırtını dayayıp zihinlere kurulan tek ve sabit İran imgesini bozmanın; İran’ın çok yüzlülüğünü, canlılığını ve git gide daha güçlü fokurdayan yeraltını ifşa etmenin peşinde... İran’a (ve belki de herhangi bir şeye) dönüp dönüp aynı perspektiften ve her defasında aynı yerine bakmanın ürettiği kalıcı hatanın acı tadını fark ettirmek istiyor. Uyuşturucu satıcısı Amir, her konuda ya kayıtsızlığıyla ya o an üstüne giydiği sıfatın aynı anda zıddını da içinde taşıyan müphemliğiyle bu yolculuğun merkezinde yer alıyor. Arabası ve gecenin karanlığıyla (iktidarların tavuk karası gözleri) özgürlüğü bir elinde tutarken, diğer elinde her daim itaat ettiği otomobildeki navigasyon aletindeki gaipten gelen (?) bir kadın sesi ve otoritesi var. Amir, İsa gibi gözüküp, (bazen) mesih gibi tüm zordakilere yardım götürürken, diğer taraftan (bazen) pis, yalancı ve güvenilmez. Aman özdeşleşmeyelim, sempati duyup da onun hikayesine kapılıp esas filmin sesini duymamazlık etmeyelim diye film, Amir’in her türlü pisliğini gösteriyor; burnunu karıştırtıyor, yalan söyletiyor, küfür ettiriyor. Taşıdığı uyuşturucu da belki Yunan mitolojisindeki “farmakon”, hem zehir hem ilaç – bazen zehir bazen ilaç; aynı bugünün İngilizcesindeki “drug” gibi.

Amir gece boyu İran toplumunun kıyısında dolanıyor; işleyişten ve yekpare ana parçadan damlaya damlaya kopan kesimlerden insanları ziyaret ediyor: huzurevindekiler, İran dışıyla – ve Ayetullahların nurundan fazlasıyla- ilişkideki kesimler (mesela; hostesler), şehirli ve çevrimiçi İran gençliği, kendileri muhafazakar olsa bile çocukları için endişelenen ebeveynler, İran rejimin yok saydıkları - travestiler, uyuşturucu müptelaları… Kendilerinin rejimle didişmek gibi idealleri olsun olmasın her biri mevcut yapının ayakkabısındaki dikenler…    

Kritik Bölge, filmin başında iki kere Amir’in uyuşturucu taşıdığı kutuyu gösteriyor. Kutunun üzerine Magritte’in tablosu işlenmiş: Bir pipo ve altında “Bu bir pipo değildir” yazısı… Filmin de sunduğu da Bir İran ve “Bu bir İran değildir” değillemesi… Bu bir İran değildir’i ama hangi İran değildir: Bizim zihnimizde kireçlenmiş İran düşünce imgesi olan kuru donuk ve klişelerden örülmüş İran değildir. Bu (filmin İran’ı) gene bir İran-dır ve ama bir farkla bir İran’dır; tıpkı Magritte’in piposunun bir farkla bir pipo olduğu gibi. Bu film İran’ın – bir farkla (zihinlerde) yeniden üretimine fırsat sunmak istiyor ve o bildiğimiz uzaktan alıştığımız klişelerden İran’ı sıyırıp, ürettiği farka bakmamızı istiyor. Çünkü o fark varlığı üretecek. Bildiğimiz basmakalıp ince dekoru yıkmayı öneriyor ve farkla beraber artık çerçeve değiştikçe algılanan İran’ın değişeceğini iddia ediyor. İran ve İran toplumunu, zihnimizde alçılayabileceğimiz sabit “nesne”ler olmaktan kurtarıyor. İran, film boyu tekilleşiyor; canlanıyor, bir düşünce imgesini yıkıp varlık kazanıyor. Kritik Bölge böylece (herhangi bir) düşünce imgesi(ni) yıkmayı da uygulamalı göstermiş oluyor.

Kritik Bölge, İran sinemasının realist geleneğinden de idealizminden de romantik hattından da uzakta bir üretim alanı açıyor. Zaten İran sinemasının bir süredir fantastikten korkuya, komediden deneyselliğe verimli bir çeşitlenme içinde olduğundan bahsedilebilir. Ahmadzadeh; Jodorowski’nin El Topo’sunu Noe’nin sırtına vurmuş; Nemes’in Gün Batımı saatinde, Panahi’nin taksisine gece tarifesi açtırmış. Bunca etkiye rağmen, hem filmin köklenip beslendiği toplumsal alanda fokurdayan rahatsızlıkların kesafeti hem sınırlamaların doğal sonucu olan yaratıcılık artışı hem Ahmadzadeh’nin ufkunun genişliği ve sinemasal kasları beraberce Kritik Bölge’yi özgünleştirmişler.

Dış mekan çekimlerinin Tahran sokaklarında izinsiz yapılmasının taşıdığı gerilim ve kortizol ile filmin dokusuna işleyen rahatsızlık ve sınırlılık; filmin biçimsel sesinin volümünü yükseltmiş, filmi sınırlarda dolanmaya teşvik etmiş. Film, kendisini tutmaya çalışan kayışlarından kurtulduğu - ses dizaynı gibi - alanlarda içinde biriktirdiği enerjiyi – ve öfkeyi- dışarı saçarcasına parlamış ve sesini gürleştirmiş. Yine gizli çekimlerin ürettiği belgesel estetiği ile beraber bağlı elinin kolunun yükselttiği algısıyla (bir doğa kanunu olarak: “bir yerden alan bir yerden veriyor”) film, alışıldık olmayan açılara başvurarak zaman zaman sersemletici ama çalışan bir sinematografi üretmiş: Parçalı anlatı ve güvenilmez anlatıcı ile beraber özgün bir biçim-içerik ilişkisi kurmuş. Filmin her türlü ahlakçılıktan uzaklığı bu üretimi desteklemiş.

Belli sınırların belli tepkileri tetiklediği geleneksel sinema ile arasına koyduğu mesafe de tüm bu yapının – oksijenden kaçan anaerobik bakteriler gibi - canlı kalmasını sağlamış.  Döngüsellik ve sürrealist damarı Kritik Bölge’nin film-evreninde rasyonel zorunlulukların altını oyuyor ve filmin boşluklu yapısının ayrı düşürdüğü köşelerini birbirlerine tutturuyor. Parçaları birbirine eklemlemiyor; birlikte ama ayrı parçalar -bir takım yıldızı gibi- beraberce – bir tikellik ve - anlam  üretiyor.

Kritik Bölge kendisine, İran yerleşik yapısının gün gözüyle bile aşınmış içsel dinamiklerinin ve bireylerinin kendi kendilerini hizada tutan zihinsel öz-bariyerlerin boşalttığı alanı zemin olarak alıyor. Başta İran’ın nispeten daha genç kuşakları içinden bir kısım olmak üzere, rejimin sevdiği tektip makul vatandaş tipinden uzak tüm kesimleri, Ayetullahların nurunun ulaşmadığı bu serin yer altı karanlıklarında kendilerine nefes cepleri bulmuşlar. Bu bireylere tek tek bakınca, dışarıya karşı bir umutsuzluk hatta nihilizme yaklaşan bir kayıtsızlık yansıtıyorlarmış gibi görünse de birey birey gözüken -belki büyüyen- bu umutsuzluk aslında üretken bir enerji biriktiriyor olabilir. Tünelin ucundaki ışığın, tünelin çıkışı değil de trenin lambası olduğuna hepimiz kani olursak ancak belki o zaman bir şansımız olabilir diyen Walter Benjamin belki haklıdır. Belki de ilişkiler kendi terimlerine dışsaldırlar ve içindeki insanlar ürettikleri ilişkiler sistemini ve onların potansiyelinin farkına varamayacaklardır. Oluşan ve gelişen ve fokurdayan atmosfer, mevcut paradigmayı -veya epistemeyi- değiştirebilecek bir dinamiği herhangi bir anda üretmeyi başaracaktır.  Bireylerin ayrı ayrı umutsuzluğu, hep beraber kaynattıklarının büyük bir imkan barındırmadığı anlamına gelmez.

İran’da merkez hala böylesine tek tip, eskimiş portakal gibi yavan ve şekerli bir huzur tadı verirken ve itiraz edilemez gibi dik ve yekpare dururken, çevrede biriken fokurtuların ürettiği virtüellerden (olanaklardan) hangilerinin aktüelleşebileceğini önceden bilmek zor. Henüz bir araç üretmese de toplum içinde hangi tabuların bu süreçle buharlaştırdığı ve yapının hangi araçlarının yumuşadığı- ya da yumuşamadığı, hangi kavramların zuhur edip hangilerinin sihrini kaybettiği, hangi dişlerin döküldüğü bugünden bilinemez.

Film seyircisini, zaman zaman film-evrenin içine taşıyıp, hasta yerine koyuyor. Bir noktada, izleyicinin kelimenin ilk anlamıyla ağzına ilaç niyetine çayla karışık kaşık kaşık uyuşturucu (farmakon, drug) içirirken; diğer yandan onlarca kere “Uyan!” diyor – diyen de annemiz, korkunç. Donup kalan itiraz halindekiler - belki izleyiciler olarak biz- ürettiğimiz mesihin de ağzımıza zorla ilaç/zehir sokuşturmasına müsaade edeceğiz. Bu da belki sonrası için bir uyarıdır. Zihnimizde yer etmiş kategorileri kullanamayınca nasıl da bir an için boşluğa düşüyoruz, algı-motor şeması dışına çıkınca olan biten etrafında kayboluyoruz. Ama bu kayboluş, takıldığımız yerden bizi kurtarabilecek hayırlı bir yıkıma vesile olabilecek bir imkanı içinde barındırıyor. Aynının aynılığında takılıp bönleşmek – ve sıradanlaşmak- yerine, farkla ilişki kurmak ve farkla ilişki kurmanın hayatı yaratma gücünü öneriyor.

Kritik Bölge’ye verilen Altın Leopar, gördüğüm kadarıyla tartışmalara da sebep oldu; İran devletinin sansür aygıtı Ahmadzadeh’e filmini festivalden çekmesi için baskı yapıp onun festivale gitmemesi engellemek için ülkeyi terk etmesine müsaade etmedi. Filmle ilişki kuramayanlar altın Leoparı bu baskının oluşturduğu sempatiye bağladılar. Ben rakiplerini izlememiş olsam da Kritik Bölge’nin büyük sinemasal kaslarıyla güçlü, güncel ve etkili bir film-evren ürettiğini ve içinde etkili bir tartışma yürüttüğünü düşünüyorum.

Puan:

Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Beğeni çok kişiseldir ve bu bölüm yazının en değersiz parçasıdır. Puanlar, kategoriktir.

Fragman