Sarayın Gözdesi - The Favourite (2018)

BiyografiY.jpg
Komedi2.jpg
dramyeni.jpg
Sarayın Gözdesi.jpg

Yönetmen: Yorgos Lanthimos

Yıldızlar: Olivia Colman, Emma Stone, Rachel Weisz

Ödüller:Akademi Ödülleri - 10 dalda aday, Golden Globes - En İyi Kadın Oyuncu, BAFTA Film Ödülleri - 7 Ödül

Bence: 2009’da Köpek Dişi ile Cannes’da parlayıp, Lobster ve Kutsal Geyiğin Ölümü ile küresel bir üne kavuşan Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un yeni filmi Sarayın Gözdesi, Lanthimos’un kendini hiç saklamayıp varlığını film boyu izleyiciye hissettiren yönetmenlik üslubunu ve stilize tarzını yansıtan bir dönem filmi - tarihi bir kara komedi. Film, Amerikan film endüstrisinin pek de güçlü filmler üretemediği  bu yıl hakkıyla 10 dalda Oscar adaylığı kazandı. Lanthimos’un ilk defa bir filminin senaryosunda parmağı yok – Kinetta’dan sonraki tüm filmlerini beraber yazdığı Efthymis Filippou da bu defa senaryo ekibinde değil. İkilinin senaryoda yokluklarını özellikle filmin nüktedan mizah kanalından ve diyalogların görece yüksek temposundan sezmek mümkün. Filippou yakın zamanda Pity – Oiktos (2018)’u yazmıştı – izlemeyi düşünürseniz aman fragmanını izlemeyin. Bu defa senaryo Deborah Davis ve dizi yazarlığı ile tanınan Tony McNamara’nın eseri...

the favourite 13 kraliçe.jpg

Filmin öyküsü; 1702 – 1714 yıllarında hüküm süren, tarihte pek etki bırakamamış, hayatı boyunca fiziksel ve ruhsal olarak kronik sorunlarla boğuşmuş ve sonunda tahta bir veliaht bırakmadan vefat eden İngiltere Kraliçesi Anne ve döneminden ilham alıyor. Spontane durumlarda problem çözme yetisinden uzak, eğitimsizliği ve yönetime ilgisizliğiyle İngiltere tahtını taşıyamadığı açık olan Anne (Olivia Colman); yakın arkadaşı, danışmanı (ve daha fazlası) Lady Sarah’nın (Rachel Weisz) zekası ve kabiliyetleriyle ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Film kendini biyografi olarak tanımlasa da senaryo ve Lanthimos, filmdeki Kraliçe Anne’i ve avenesine öyle yüklemişler ki filmdeki karakterin tarihsel karakterle bağı oldukça zayıflamış. Ancak filmin merkeze aldığı saraydaki güç çekişmeleri gerçeğe olabildiğince yakın. Kraliçe Anne-Lady Sarah-Parlamento dengesi; aslında Lady Sarah’nın kuzeni olan, ailesinin başına gelen trajedilerle sınıf düşmüş genç ve hırslı Abigale’in (Emma Stone) saraya hizmetçi olarak girmesi ile bozuluyor. Kraliçe’nin durumu göz önünde bulundurulduğunda o dönemde Kraliçe’nin danışmanı olmak demek parlamento ile beraber ülkeyi yönetmek demek. Fransa ile savaşın sürdüğü, devrin önemli siyasi partileri Tory ve Whig’lerin savaşa yönelik ve ülke yönetimiyle ilgili derin ayrılıklar yaşadığı dönem, filme kendini açabileceği pek çok çatışma alanı sunuyor.

the favourite 4.jpg

Modernizm öncesi geleneksel dönemde gerçek anlamda özneler sadece hükümdarlardı. Sarayın Gözdesi’nde tüm karakterler kendi sosyal sınıflarının ve sınıfları içinde rollerinin dayattığı kavgalarını verirken Lanthimos hükümdar olan kraliçeye modern öznenin vebası “varoluşçu anlamsızlığı” da illet etmiş. Hikayenin geçtiği dönem modernizmin şafağı: Film, Kraliçe’nin ve mensubu olduğu hükümdar sınıfının ve dolayısıyla geleneksel toplumun geleceksizliğini kraliçenin çocuksuzluğuna olan vurguyla gösterirken; geleneğin çöküşü engelleme ve bir istikbal yaratma uğrundaki büyük çabasına kraliçenin gebeliliğinin çeşitli aşamalarında kaybettiği 17 çocuk işaret ediyor – 17 çocuk geleceği kurtarmak için 17 ayrı deneme demek...  İki kuzen Abigale ile Sarah ise geleceğin sahibi olacak farklı modernizmin paralel ama farklı hatlarını temsil ediyorlar: Lady Sarah; katı rasyonel, siyasi, asker kocası ve silaha ilgisiyle (Napolyon ile yayılan) Fransız tipi modernleşmeyi; Abigale faydacı ve bireyci, gözleme dayalı (empirik) ve alışverişe açık tavrıyla İngiliz tipi modernleşmenin modelleri – ikisinin kuzen olmaları da bu aynı kökten ve paralel yollarını gösteriyor... Lanthimos Kraliçenin zaman zaman -diğer tüm sorunlarının üzerine tuz biber- varoluşçu anlamsızlığa düştüğünü göstermek için Kraliçenin etrafında, güneş ışığı altında iyice belirginleşen, hayatın anlamsızlığına, yönsüzlüğe ve ümitsizliğe işaret eden tozlar uçuşturuyor. Karakterlerinin etrafında bir şeyler uçuşturarak anlatmayı sadece kraliçe ile de sınırlamamış; Abigale’in etrafında da benzer şekilde sinekler uçuşturarak sınıf düşüşünü anlatmış.

“Buralarda çamurun içine sıçarlar... Buna siyasi eleştiri diyorlar”

“Buralarda çamurun içine sıçarlar... Buna siyasi eleştiri diyorlar”

Lady Sarah çamur banyosu esnasında kendisine bıyık yaparken…

Lady Sarah çamur banyosu esnasında kendisine bıyık yaparken…

Sarayın Gözdesi bir savaş filmi; farklı seviyede çok sayıda karşıtlıklar arası mücadeleler, diyalektik süreçler var: Sarayın içinde Kraliçe’nin gözdesi olmak için verilen mücadele, parlamentoda iki partinin verdiği iktidar mücadelesi, aristokratlar ile burjuvazinin mücadelesi, şehir ile kırsalın mücadelesi (Leeds ayaklanması), kültürler arası mücadele - İngiltere ile Fransa arasındaki savaş, romantizm ile realizmin kavgası, idealizm ile empirizm çekişmesi ve daha bir dolu çatışma... Lanthimos bu karşıtlıkları göstermek için siyah-beyaz ve benzeri zıt renkleri bolca kullanmış ve gerçekçilikle bağları zayıflatıp sürrealist oyunlara kapı aralayarak tarafları ve mücadeleleri sinematik araçlarla aktarmış.

the favourite 9.jpg

Lantimos’un İngiliz-Fransız savaşını kullanarak girdiği karanlık koridor ilgi çekici: Savaşın geleceği ile ilgili parlamentoda bir mücadele var; işler savaş meydanında İngilizler için fena gitmezken savaşın devamı ile ilgili iki kamp mecliste ve sarayda bir güç mücadelesine girişiyorlar. Bir tarafta savaşı finanse eden büyük toprak sahiplerini temsil eden komünal ve saltanat taraftarı Tory’ler (aristokratlar), diğer tarafta savaşa insan ve teknoloji desteği veren sınıfları, kapitalist değerleri  temsil eden püriten ve parlamento yanlısı Whig’ler (burjuvazi ) var. Burada canını masaya koyan sınıfları temsil eden Whig’ler savaşın devamından yanayken parasını ortaya koyan Tory’ler savaşın bitirlimesinden yana... Film boyu süren bu çekişme sürekli “can vermek para vermekten kolay” diye izleyiciye bağırıyor; Lanthimos’a göre “bir uğurda can vermek” var oluşa anlam katacak biçimde başka bir şey olarak “var olmaya devam edeceğine ikna olmak”tan geçiyor – hatta kimi can kaybı, ikna olanın inancına göre, bir yatırım olarak bile görülebilir. Lanthimos bir taraftan da romantik bir yaklaşımla kategorik bir biçimde barış havariliğinin de açıkça karşısında olduğunu göstermiş.

the favourite.jpg

Filmin, cinsiyet konularına Simone de Beauvoire’ın bayılacağı bir yaklaşımı var. Son yıllarda esen rüzgarlar da göz önünde bulundurulursa Sarayın Gözdesi kendini bu açık tavrıyla Oscar gibi BAFTA gibi büyük ödüllere yaklaştırmış. Film, cinsiyetlere yapışmış rolleri, simgeleri ve tavırları söküp  ilişkileri koparıyor. Mesela; makyaj, uzun saçlar ve peruklar; nesneleştirme ve çıplaklık daha çok erkeklere düşerken; pantolonlar, şapkalar, iktidar ve silahlar daha çok kadınlarda... (Lady Sarah’ın çamur banyosunda kendisine bıyık yapışı burada hatırlanabilir.) Tüm ana karakterler kadınken, erkekler ancak filmin çeperinde. Yatakta da cinsiyetleri yine bir biri içine sokmuş – Sarayın Gözdesi’nin, cinsiyet rollerinin kültürel olduğunu düşünen kamptan olduğu rahatlıkla söylenebilir. Böylesi erkek egemen bir dönemde geçen bir filmde, cinsiyet rolleri ve sınırlarının bu kadar silikleşmesi normalde beklenmez; bu nedenle bunun açık bir tavır alma olduğundan bahsedilebilir. Final sahnesindeki seksüel referans yine cinsiyet rollerini neredeyse gerçek üstü bir tarzda parçalıyor –biraz kör gözün parmağına ancak oldukça vurucu olduğu için affedilebilir...

Hep makyajlı, hep kıyıda, karikatür gibi erkekler…

Hep makyajlı, hep kıyıda, karikatür gibi erkekler…

Lanthimos film boyu cinsiyet rollerini ve cinsiyetlere ait simgeleri birbiri içine sokuyor. Filmin bir kara komedi olmasından faydalanarak bu yolda bolca muzır kompozisyon kurgulamış.

Lanthimos film boyu cinsiyet rollerini ve cinsiyetlere ait simgeleri birbiri içine sokuyor. Filmin bir kara komedi olmasından faydalanarak bu yolda bolca muzır kompozisyon kurgulamış.

Lanthimos izleyiciye gerçeklik yanılsaması yaratmak yerine fikrini anlatmak için güçlü biçimlendirme kullanan bir yönetmen; Sarayın Gözdesi’nde de bildik tavrıyla filmin her yerine sinmiş. Zaman zaman görüntüyü çarpıtacak kadar büyük eğimli, geniş açı lensler kullanarak; zaman zaman perspektifin yığılmasına izin verecek şekilde zoom kullanarak; hatta bu etkileri artırmak için zaman zaman dekor ile oynayıp kompozisyonunun doğal geometrisini bozarak filmine bazı sahnelerde ekspresyonist bir hava kazandırmış. Bu doğal dışı lens ve dekor kullanımı; dilediğinde filmini gerçekçiliğin prangalarından kurtarmasını, dilediğinde bir delilik hissi ile izleyiciyi etkilemesini, dilediğinde de filmin ruh halini hızla dönüştürmesini sağlamış. Filmin aşırı biçimlendirmesi ve zaman zaman yersizce kabaran mizah kanalı ile izleyicinin içine tam manasıyla girmesini engelliyor ve istediği gibi uzak bir galaksiden bir hikaye - belki bir masal anlamasına fırsat veriyor. Tüm bu gerçekçilikten uzak ögelerin izleyicide yarattığı yabancılaşma stratejik bir karar: Böylelikle izleyicinin karakterleri yargılamasını, çatışmalar üzerine düşünmelerini, tartışmaları dışarıdan analiz etmelerini sağlamış.

the favourite 6.jpg
the favourite 11.png
the favourite 2.jpg

Kubrick’in zaman zaman kullanmayı sevdiği, (konvansiyonel yaklaşımın tersine) dengeli kompozisyon üzerinden yaratılan huzursuz atmosferleri Lanthimos da Sarayın Gözdesi’nde kullanmış. Hatta balo sahnesindeki siyah-beyaz yer karoları ve üzerindeki aşırı dengeli kalabalık ile üretilen huzursuzluk hissi, Otomatik Portakal’daki siyah-beyaz yer karolarına net bir atıf içeriyor...  Burada tabii bir yandan da  damalanmış zemin üzerindeki kraliçe (vezir) ve benzer subaylar (piyonlar) üzerinden saray entrikaları ve savaşlarına bir satranç göndermesi de var.

Lanthimos, her filminde bu dünyanın zincirlerinden dinamiklerini bir köşesinden kırarak sıyrılıyor – bu filmde lens kullanımı ve yerli yersiz mizahı; Kutsal Geyiğin Ölümü’nde karakterlerinin alışılmadık donuklukları; Lobster’da öyküdeki sürrealizm, Köpek Dişi’nde filmin ortasına yerleştirdiği bu dünyadan soyutlanmış kültürel cep vs… Yarattığı yabancılaşma izleyiciyi filme mesafeli tutuyor ve filme gömülüp içinde akmasını engelliyor, böylece Lanthimos’un tartıştıklarından uzaklaşma fırsatı bulamıyor.  Lanthimos izleyicisinin filmle temel bağının bir karakterle özdeşleşme üzerinden kurulmasını istemiyor; filmin sinematik ya da kavramsal araçlarla ortaya koyduğu tartışmalar üzerinden kurulacak bağları önemsiyor. Lanthimos’un bu zorlaması kimi izleyici rahatsız edebilir. Ben kendi damak tadı üzerinden Lanthimos’un neyi neden yaptığına fazlaca kafa yormadan yapılan sert eleştirileri anlamsız bulmakla beraber, Lanthimos’un ilk dönem filmlerini – özellikle Köpek Dişi ve Alpeis’i- son dönem filmlerinin önüne koyuyorum. Amerikan film endüstrisi zayıf bir yıl geçirdiğinden Sarayın Gözdesi’nin Oscar’a 10 dalda aday olması çok doğal. BlackKkKlans Men, Bir Yıldız Doğuyor, Kara Panter, Vice apaçık zayıf, aşağı sıkletten filmler... Roma ile Sarayın Gözdesi’ni hem çoğu ödülde favori görüyorum hem de rakiplerine baktıkça bu ikisinin ödülleri toplamasını diliyorum.

the favourite 7.jpg
Tempometre_7.png
AnlatımınNiteliği_İmgesel_2.png
FelsefiDerinlik_05.png
sinematik zenginlik 4.png

Puan:

7.5-1.JPG

Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.

Fragman