Suburbicon (2017)

Gercekustu.png
Dram.png
 
suburbicon.jpg

Yönetmen:  George Clooney

Yıldızlar:  Matt Damon, Julianne Moore, Oscar Isaac 

Ödüller: Venedik F.F. - Fondazione Mimmo Rotella Ödülü (George Clooney) ve Franca Sozzani Ödülü/Moda İkonu Ödülü (Julianne Moore)

Bence: 1950’lerin ABD’si;  savaş ertesi bebek patlamasıyla (beyaz) Amerikan rüyasının banliyölere aktığı dönem...  Çim kaplı  bahçeleriyle sıra sıra dizilen iki katlı evler, ucuz sloganlarla dolu çok renkli reklam panoları, saat 7’de hep beraber yemek yiyen ideal aileler ile her şeyin parlak, yüzeysel olarak sorunsuz ve herkesin mutlu gözüktüğü yıllar:  –mış gibi yapmanın altın çağı... Görünenin altında kalan sert ırkçılığı, McCarthy türü paranoyaklığı, savaş sonrası yeniden kurulan dengeleri hikaye edinmek ve dönemin yaldızlı kap kağıtlarını kazımak pek çok filme hayat verdi. 50’lerin banliyö yaşamında filizlenecek bir Coen Kardeşler senaryosu (ortak-yazarlar), Julianne Moore’lu Oscar Isaac’lı – ve maalesef Matt Demon’lı oyuncu kadrosu, fragmanın yansıttığı tempo ve derinlik çok şey vadediyordu.  Ancak Suburbicon, bir türlü yakalayamadığı ritmiyle; hikayeyle özellikle örtüşmemeye çalışıyormuş gibi olup bitenden hep uzak duran tonuyla, güncel sorunlara değineceğim zorlamasıyla, filmin bütününe yayılan karaktersizliğiyle sorumluluğu tamamen yönetmeni George Clooney’nin sırtına atarak başarısız olmuş.

Clooney’in her sahne için seçtiği ton ile o sahnedeki hikayenin ucunu tutuşturmaya kalktığı duygu arasındaki uyumsuzluk bilinçli bir tercihin eseri gibi duruyor. Beceriksiz suçlu filmi yumuşaklığı, aile dramı burukluğu ve ırkçılığın ağırlığından bir bütün yaratabilmenin yolunu çapraz eşleşmede görmüş: En dramatik sahnelere cıvık-komik bir kabuk sarmak, işler yumuşarken akışa gerçekçi bir şiddet tonu, kan ve ateş sokmak bekleneceği üzere çalışmamış.

Filmin 4 ortak yazarının kafasındakiler birbirlerinin içine geçememiş ve senaryo sinema diliyle anlatamadıklarını diyaloglara yedirmek gibi ölümcül bir günaha bulaşmış. Sırtını gerçek olaylara dayayan hikayelerde, gerçeğin bağlayıcılığının filmleri zaman zaman soktuğu sıkıntılara benzer sorunlar, hayret verici şekilde bu tamamen uydurma hikayede de var. Ancak yine de filmin üç dakikalık sinopsisine bakıp, bundan iş çıkabilir demek mümkün. Suburbicon hatırlatıyor ki; uygulamadaki felaket en iyi fikri yuhalatır.

Ödül peşinde koşan filmlerin yerli yersiz göçmen sorunlarını, ırkçılık karşıtlığını, kadın haklarını meselelerini vb.  hikayelerine entegre etme gayretleri zaten kabak tadı vermeye başladı - bakınız: Aşkın Gücü -The Shape of Water (2017).  Suburbicon bu yapay entegrasyona bile gerek duymamış, dönemin ırkçılığı üzerinden anlamsız bir hikayecik yaratılmış ve ana hikayenin yanına filme ırkçılık karşıtı payesi vermesi için öylece yatırılmış.

Suburbicon’un övülebilecek belki de tek yönü dönemin ruhunu ve rengini yansıtan dekor ve kostümler olabilir. Suburbicon’un çuvallayışını didiklerken, filmin baş kahramanı Matt Demon’ın artık kanıksadığım derinliksiz (kötü) oyunculuğuna da, hikayedeki kırılmaların izleyici tarafından çok öncesinden fark edilmesine de bir türlü sıra gelmemesi, nasıl bir faciayla karşı karşıya olduğumuzun en net kanıtları...

Fragmanı bir pazarlama harikası ve filmin genel havasını hiçbir şekilde yansıtmıyor. 01saat45dakika. Boğaziçi Film Festivali

Tempometre_6.png
FelsefiDerinlik_06.png
GorselZenginlik_05.png

Puan:

8.5.JPG
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.

Fragman -  Suburbicon'ın fragmanı bir pazarlama harikası ve filmin genel havasını hiçbir şekilde yansıtmıyor.