Düzenli ve Mavi Dünya: Merhaba! / Kaotik ve Siyah Uzay: Böceksin!
Çin’in Kuzeyinde, bol sirkeli koyun etli erişte yemekleriyle meşhur Şanşi eyaletindeki kömürle çalışan bir elektrik santrali, aşırı hava kirliliği nedeniyle geçici olarak kapatıldığında, fabrikanın mühendislerinden biri olan Cixin Liu, sonunda en büyük hobisi olan yazmaya zaman buldu. Aynı Cixin Liu bugün Çin’in en çok satan bilim kurgu yazarı ve kendine dünya çapında bir şöhret kazandıran “Üç Cisim Problemi” sadece Çin’de yarım milyon kopyadan fazla sattı. “Dünya’nın Geçmişine bir Anma” isimli üçlemesinin ilk kitabı olan Üç Cisim Problemi 2015 yılında bilim-kurgu dalında en prestijli ödüllerden biri olan Hugo Ödülü’nü roman dalında aldı ve Nebula Ödülü’ne de aday gösterildi. Hugo Ödülü üzerinde son dönemde kara bulutlar dolansa da (detaylı bilgi için tıklayın) Üç Cisim Problemi, ödülü alabilen ilk ve tek çeviri roman - ödül yalnızca İngilizce bilim-kurgu eserlerine veriliyor – olarak yine de böbürlenebilir.
Kitaba kaide olan bilimin, kurgu bir tarafı yok; roman insanoğlunun ulaştığı bilimin sınırlarından topladıklarını temeline dizmiş. Kitabın kurgu boyutu içindeki bilimde değil, bu bilimle yaratılan teknolojide. Üç Cisim problemini sadece bilim-kurgu diye sınıflamak, hem kitaba haksızlık etmek, hem de potansiyel okura kendilerine yaklaşmakta olan cismin doğasını eksik anlatmak olur. Felsefe ve bilim ve edebiyat; romanda bu üç ayaktan hiçbiri kısa kalmamış; hiçbiri durumu idare etmiyor ve romanda her biri ayrı birer sıklet merkezi. Bu üç alana birden ilgisi olan okur için bu üç malzemeli reçetenin mükafatı da büyük. Üç ayağın üstüne, yakın Çin tarihini – özellikle Kültür Devrimi’ni koyduğumuzda kitabın fikri iskeleti şekillenmiş oluyor.
Bilim-kurgu türü Çin’de 1980 öncesinde Çin sosyalizmini parlatmak için bir araç olarak kullanılıyordu, 1980’lere gelindiğinde rüzgar tam tersine döndü ve bilim-kurgu “sözdebilimi yaymak” ve “kapitalizmin çökmekte olan unsurlarını yüceltmek” ile suçlandı. 2012 yılında Halkın Edebiyatı dergisi Liu’nun kısa hikayelerini yayımlamasıyla bu türün üzerindeki baskılar azalmaya başladı. Üç Cisim Problemi, Kültür Devrimi ve devrim ertesi etkiler üzerinde eleştirel bir bakışa sahip, romanda devrimi yeren oldukça sert bölümlere var. Bu kitabın Çin devleti tarafından engellenmemiş olması ilginç.
Ne zaman ki farklı disiplinlerin öne çıktığı bölümler birbirlerinin içine girmeye başlıyor işte o zaman Liu’nun amaçladığı etkiyi görmeye başlıyoruz. Liu’nun üstündeki Isaac Asimov ve Arthur Clarke etkileri görmek zor değil. Hikaye, Çin Kültür Devrimi döneminden başlayarak yakın geleceğe uzanan bir zaman dilimin içerisinde ileri geri hareket edecek şekilde kurgulanmış.
Çin'de fenomene dönüşen kitabın tartışılmamış hiçbir sayfası yok. Kurgunun üzerinden yürüdüğü iki önemli karakterden biri nanoteknoloji uzmanı mühendis Wang. Ancak Wang, hikaye üzerinde çok da etkili değil ve kendisine verilen onca zamana rağmen hala üstü buğulu hala silik bir karakter olarak kalmış. Çin’de Wang’a etkisizliği üzerinden bir lakap bile takmışlar: “kameraman”. İkinci vizör, yine bir bilim insanı – bu defa kadın – olan Ye Wenjie ise aksine romanın denkleminde çok belirleyici bir ağırlığa sahip. Romanın zaman içindeki hareketinde Ye Wenije hep var ve hayatının her evresiyle; çocukluğu ve yaşlılığıyla; acıları ve tüm yerküreyi ilgilendirecek kararlarıyla okura eşlik ediyor.
Ye Wenije’nin babası kültür devrimi esnasında gerici olduğu iddiasıyla halka açık sorgulamalar sırasında katledilen bilim adamlarından biri. Kız kardeşi de devrim ateşi daha yanarken çıkan sol hizip çatışmalarında hayatını kaybeden bir kızıl muhafız. Devrim ertesinde hapis yatan ve zulüm gören ve aşağılanan Ye sonunda yetişmiş kalifiye eleman açığı yüzünden mühendis olarak Kızıl Sahil denen gizli bir askeri üste görev yapmaya başlıyor. Devrimde ve ertesinde yaşadıklarının onun insan ırkına olan inancını kırıyor. Şanslı ki çalıştığı üs Çin’in dünya dışı yaşam izinin aradığı bir projenin bir parçası (Kızıl Sahil Projesi) ve dünya dışı yaşamla kontak kurabilmek için vericiler ve alıcılarla donatılmış.
Ye Wenije güneşin uzaya gönderilecek mesajları için bir yükseltici olarak kullanılabileceğini keşfediyor ve Ye Wenije’nin şansına- Dünya’nın şanssızlığına- 8 yıl sonra gönderdiği mesaja bir cevap alıyor. Dünya’dan teknolojik olarak çok daha ileri Trisolaris medeniyeti ile ilk iletişim böylece kurulmuş oluyor.
Trisolaris gezegeni, adından da anlaşılabileceği üzere üç güneşli bir sistemde yer alır. Uzayda iki cismin (mesela bir Güneş ve bir gezegen ya da iki güneşi olan bir sistem) karşılıklı yer çekimlerinin etkisi ile nasıl birlikte hareket edeceklerini Newton bulmuştu – eliptik yörüngeler ( Dünya ve Güneş’inki gibi). [İronik bir biçimde Newton fiziğini çökerten ve görelilik teorisini haklı çıkartan da Merkür ile Güneş arasındaki ilişki olmuştu.] İş, uzaydaki üç cismin hareketlerini anlamaya ve öngörmeye gelince gelince karmaşıklaşır. Henri Poincare bu sorunun bir analitik çözümünün olmadığını 19.yy sonlarında kanıtlamıştı.
Peki Trisolaris’in üç güneşin hareketlerini Trisolarisliler hesaplayamayınca ne olur? Kaos olur! Trisolarisliler, ne zaman 2 güneşin birden gezegenlerine aynı anda fazlaca yaklaşıp toprağı kavrulacaklarını, ne zaman güneşlerin hepsinden uzakta kalıp donacaklarını, ne zaman tek güneşle dengeli ılıman bir dönem geçireceklerini bilemezler. Medeniyetleri bu kaotik ve düzenli dönemler arasında savurulur; medeniyetleri zaman zaman yıkılır, küllerinden bir daha doğar.
Dünyadan birkaç ışık yılı uzaktaki ölümle yaşamı belirleyen üç cisim problemi esrarengiz bir biçimde Wang’ın ve Ye Wenije’nin dünyasında bir sanal gerçeklik video oyunu ile popüler olur – oyun tabii ki sadece entelektüel çevrelerde tutar. Dünya ile karşısındaki Trisolaris ve Trisolaris’in dünyalı müttefikleri (insanlıktan ümidi kesen "Pan-Tür Komünistleri"; Trisolaris’i yeni Olimpos belleyen Trisolaris Dininin takipçileri "Kefaretçiler" ve Trisolarislilerin galip geleceğine inanan "Hayatta Kalanlar" grubu) arasındaki savaşta bir tür askere alma istasyonu olarak işlev görür – aynı zamanda Trisolaris gezegeninin lanetine dünyalı bir şifa arayışıdır.
Cixin Liu kitaba gömdüğü oyununu kurgularken cüret gerektiren bir iş daha yapmış: Oyunun her bölümüne tarih boyu düşünce tarihinde iz bırakmış filozofları, düşünce insanlarını ve onların kurdukları düşünce sistemlerini sorgulayacak bir düzenek gömmüş. Oyunda, bu düşünce sistemleri ve filozoflar üç güneşli gezegende ortaya çıkıp üç cisim sorununa kendi akımlarının karakteristiklerini ortaya koyacak şekilde yaklaşıp çözmeye çalışıyorlar. Bu filozofların çoğu cayır cayır yanarak ya da mutlak sıfıra yakın soğuklarda donarak can veriyorlar.
Kontrol edilemez/edilmeyen sistemlerde; kaotik durumlar düzenli durumlardan çok çok daha olasıdır. Deli kızın bohçası gibi olan çantanıza sabahleyin kulaklığınızı attığınızı ve tüm gün o çantayla koşuşturduğunuzu; faytona bindiğinizi, yokuşlar çıktığınızı ve çantanızı zaman zaman karıştırdığınızı, oraya buraya attığınızı düşünün. Akşam eve geldiğinizde kulaklığınızı çantadan çıkarttığınızda o kulaklığın kablosu dolaşık mı olacaktır yoksa çamaşır ipi gibi dümdüz mü? Düzen kulaklığın çantadan hiç dolaşmamış çıktığı halse, kaos dolaşık çıktığı diğer bütün durumlardır. Düzen piyangodur. Düzenli durumun gerçekleşebileceği bazen sadece bir 1 durum varken, kaotik milyonlarca farklı şekilde yüzünü gösterebilir.
Kaos vs Düzen:
Kitabın karakter kurgusuna baktığımızda biraz eski bir tarzın kullanıldığı söylenebilir. Kitaptaki askerler çok asker; polisler çok polis; yabancı karakterlerin (Çinli olmayanların) hepsi birbirlerine çok benziyorlar karakterler ve karakter de zaman zaman klişeye kaçan özellikler var [Madem Amerikalı generalim, neden şişman bir Küba purosu içmiyorum]. Geçmişini biriktire biriktire gözümüzün önünde kütlesini büyüten Ye Wenije’nin yanında kokmaz bulaşmaz, her işi yarım bırakılmış Wang’ın tofu tadı verdiğini söylenebilir. En kanlı canlı ve ilişki kurulabilir karakter Çinli Ankara Polisi Büyük Shi (neden acaba Türkçe bir kitapta, bu karakterin adı Şi değil de Shi diye soruyor insan, tıpkı Wang’daki “w”yu sorguladığı gibi)
Liu 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren fiziğin, klasik teorilerinin basitliğini ve sadeliğini yitirmeye başlamasını, gitgide karmaşık ve muğlak bir hal almasını da okurun gözüne sokuyor. İlk çağda dünya merkezli evren teorilerinde de bu kompleksleşme gözlenmişti; yanlış yolları aşmak için zorlanan teoriler fiziğin duruluğunu ortadan kaldırmıştı. Pekiyi, acaba bu bilimin sınırlarının araştırılmasında artık duvara toslandığın mı işareti? Hayır, Liu’nun günümüz bilimi ile sorunu yok, aksine modern bilimin sınırları aşmak için modern bilimin kullanılmasının yanında, ama bilimi bilim yapan devamlı sorgulamanın da ateşli bir taraftarı.
“[Liu’nun kitabına gömdüğü pek çok düşünce besininden bir örnek: Çiftçi Hipotezi] Bir çiftlikte birkaç tane hindi vardır. Bilim insanı olan bir hindi, hiç değişmeyen bir şablon tespit ediyor ve şu keşfi yapıyor: “Her sabah saat 11’de yemek geliyor.” Bilim insanı olan hindi bir Şükran Günü sabahı bu keşfini diğer bütün hindilere duyurur. Ama o sabah saat 11’de hindilere yem vermek yerine, çiftçi gelip tüm kümesi öldürür.”
Geçmişte simyacılar ciddi bir iş yaptıklarını düşünüyorlardı; kurşunu ya da cıvayı altına çevirmek için servetler, ömürler harcadılar. Ortaçağdaki Avrupalı doktorlar ve tıp alimleri gagalı maskelerle hastalarla ilgileniyorlardı. Bu gagaların içine güzel kokulu çiçekler koyuyorlardı; çünkü bakteri ve virüslerden bihaber dönemin bilim insanları hastalıkların sebebini kötü kokular olduğunu düşünüyorlar ve bu içi yasemin dolu gagalarla hastalıkları uzak tuttuklarını sanıyorlardı. Yağmurda ıslanan George Washington’ın boğaz ağrısı dönemin bilim insanlarının dahil olmasıyla sonunu getirdi: Yapılan her müdahale Washington’ı daha da güçsüz düşürdü. Özellikle o zamanla da hemen her rahatsızlığa iyi geleceği düşünülen “kan alma” prosedürünü uygulayan doktorları hasta adamın tüm kanının %40’ını aldılar- Washington o gece öldü.
Tüm bu eski çağların zavallı bilim insanları işlerini çok ciddiye alıyorlardı; aynı bugünün bilim insanları gibi. "Ya, Einstein'lar Plank'lar, De Broglie'ler ve diğer kuantum fizikçileri, bugünün ortaçağ doktorları, simyacılarıysa? (tüm ciddiyetlerine rağmen yaptıkları işler bir şakadan ibaretse)" sorusu çok korkutucu değil mi? Bu çukura düşmemek için asla fazla paranoyak olamayız.
Serinin bu ilk kitabında Dünya üzerindeki mücadele şu anda sadece Trisolarislilerin dünyalı işbirlikçileriyle sınırlı. Ancak bu süreçte Trisolarisliler boş durmuyorlar ve Dünya’nın Trisolarisliler karşısında bir şansı olması için bilimsel birkaç eşikten atması gerektiğinin farkındalar. Bu eşiklerin aşılmasını engellemek için hem psikolojik harbi işletip teorik fizikçileri intihara sürükleyecek, hem Dünya’da bilimin gelişimini durduracak bir teknolojik sabotajı uygulamaya koyacaklardı — ve sabotaj için sadece 2 proton yeterliydi.
Cixin Liu, sadece 2 protonla dünyadaki bilimsel ilerlemenin kilitlenebileceğine beni inandırdı. Sadece 2 protonla kurgulanan bu uzaylı saldırısı geek’lerin aklını başından alacak cinsten. Liu’nun hikayesindeki kırılmalarda sanata kaçan, ince bir işçilik var; kırılmalar Gordion düğümüne vurulan kılıç gibi bir anda olan sürpriz sapmalar değil. Cixin Liu düğümleri üşenmeyip hep ilmek ilmek açıyor. Cixin Liu’nun eserinde köşeler alışık olduğumuz şekilde bir anda yıldırım düşmesi hızında dönülmüyor; okura pusu kurmuyor. Yavaş yavaş günü örten gece gibi, dönüş anını tam yakalayamıyorsunuz ama köşeyi döndükten sonra kafayı kaldırıp baktığınızda tepenizde yaratılan atlas insanın içine huşu veriyor.
Roman İngilizceden değil, orijinal dili Çinceden çevrilmiş ve bu filtre sayısını azalttığından teoride iyi bir şey. Ancak kitapta imla, gramer ve cümle yapıları ile ilgili karşılaştığım sorunlar burada bu konuya özel bir paragraf açılmasını gerektirecek kadar derin. Kitap sanki son okuması yapılmamış hissini verecek kadar hata içeriyor. Birbirlerini yalanlayan ardışık cümleler, anlam bozuklukları ve bariz çeviri hataları da mevcut. “sophonlar [uzaydaki protonlar] hava boşluğundan enerji ödünç alıyor.” Vays, uzayda hava boşluğu… “Kürek ve çapa taşıyan bir grup çiftçi 1 yuan çin parasına çapa çiziyordu. Çapa, Kızıl rejimi kaldırmak olarak yorumlandı ve yazarlar acımasızca zulüm ettiler.” Çiftçiler çapa çiziyorlar, yazarlar zulmediyorlar, anlayan beri gelsin – imla hataları da olduğu gibi alınmıştır. Bir sonraki baskı öncesi dikkatli bir çalışmayla bu hıçkırıklar yok edilecektir diye ümit ediyorum. Elimizdeki daha pek çok baskıyı hak eden bir iş. (Güncelleme: Yayınevinden haber var; ilk baskıdaki sorunların farkında olduklarını ve 2. baskıda sorunların giderildiğini söylediler.)
Kimlere uygun değil
Fizik – felsefe – edebiyat / herhangi birine ilgisi olmayanlara
Bilim kurgu ile fantastik edebiyat türlerini karıştırıp aslında fantastik bir şeyler arayanlara.
Kuantum Düşünce Gücü – Kuantum ve Dinimiz - Kuantumla Kendi Evrenini Yöneten Ev Hanımları – Kuantumla yemeklerinize Tavuk Bulyon Lezzeti Katın ve benzeri kitapları okumuş, bunlara inanmış, arkadaşlarına tavsiye etmiş okurumsulara
Işıklı panelleriyle meşhur, 1960lar tipi çanak antenli, 80’ler diskoları gibi egzoz gazı salan tabak şekilli uzay araçlarından inen, ellerinde kırmızı-yeşil lazer pistoleleri olan koca kafalı, büyük çağla badem gözlü gri uzaylılar bekleyenlere
“Ay tamam felaketmiş Kültür Devrimi, yeter ama anladık” diyen tarih sevmezlere
“Ayıp ya Başkan Mao sadece halkını düşünüyordu, yuh olsun maskara etmiş koca Kültür Devrimi” diye çıkışma ihtimali olanlara
“Ya şimdi bir proton nasıl o kadar şeyi yapacak, proton dediğin şey ilk kez buralara bir muzun içinde geldi. Hücreden küçük çekirdek gibi bişi bu” diyecek dinlemeden kızan herbokologlara
Kimlere uygun
Fizik – felsefe – edebiyat / hepsine birden ilgisi olanlara
İnsanoğlunun ulaştığı bilimin sınırlarını edebiyat sayesinde bir sanat filtresiyle dikizlemek isteyenlere
“Bir kitaba 400 sayfayı aşacak kadar yatırım yapacaksam öyle tek boyutlu kitap istemem.” diyenlere
Tüm geek'lere
Görsel Kaynakları: NewYorker, Institute of Physics Belgrade, the World Geography, awesomenator, historum